28 Eylül 2011 Çarşamba

Torunlar,dinleyin!

Daha heyecanlisini yasayana kadar torunlarimiza anlatacagimiz hikayelerin ust siralarina koyacak cinsten bir gun gecirdik gectigimiz hafta. Dominik Cumhuriyeti'ni kucukken adindan dolayi hep cok farkli bi yer diye hayal ederdim. Cok da yanilmamisim. Yakinindayken , gec kalmis, Eylul'e sarkmis yaz tatilimizde gitmeyi dusunduk. Bu tatile dair tek amacimiz vardi,dinlenmek. Sadece uyuyacak,denize girecek ve yemek yiyecektik. Ilk gunlerde de oyle yaptik , guzel Samana'da. Sonra herhalde dinlenmisiz ki,biraz hareket aradik. Cok surmedi bulmamiz. Henuz uyanmis ve minik birer tost yemistik ki bizim bey "hazirlan hadi gidiyoruz" diyiverdi. Nolur nolmaz, belki gideriz diye bakinirken gormustum,yakinlarda bir selale vardi. Oraya gidiyormusuz! Mayolarimizi ,terliklerimizi giydik,fotograf makinemizi aldik ve resepsiyonda bulustuk tur sirketinin gonderdigi servisle. Neyse ki ingilizce bilen yetkili kisi "isterseniz birer havlu ve kapali ayakkabi alin,ata zor binersiniz" uyarisinda bulundu. Ne ? Ata zor mu bineriz? Iyi ben alayim geleyim o vakit :) Yol cok uzun degildi,15 dk.da gelmistik. Hemen siradaki atlara bindirdiler bizi. Her bir atin basinda bir de gorevliyle dustuk yola. Yol derken yanlis anlasilmasin,hemen detay vereyim. Ancak bir kisinin yuruyebilecegi kadar dar,cok irili az ufakli taslardan olusan,agaclarin otlarin arasindan giden, oldukca dik bir yokus.Ustelik surekli kivrilarak gidiyor U donuslerle.Ve henuz ilk donuse gelmistik, atlarin isimlerini henuz soylemislerdi ki tanismamiza bile firsat kalmadan ,benim uzerinde oldugum at on ayaklarini bukuverdi. Dusmek uzereydi ve ilk kez ata bindigimden olsa gerek, yanimizdaki gorevli kisinin de yolun darligindan elime bir ip tutusturup arkada kalmasiyla panikledim. Hayvanin resmen dizleri titriyordu,ayaga kalkmaya calistikca yosun tutmus taslardan kayarak daha da sendeliyordu. Tabi benim ve atin halini arkamizda izleyen sevgilimle ayni anda ve de hic dusunmeden inmek istedik. Atin yorgun oldugunu soylediklerinde,hayvana bu iskenceyi yapamayacagim konusunda zaten emindim. Yuruyecektik. Ikimiz de bunu istemistik. Arkadaslar biraz saskin kalarak bir kez daha sordular. Hayir, emindik iste!Ne sorun var ki yurumekte? Sonra cok sorduk neye guvenerek emin oldugumuzu kendimize ve birbirimize :) Yanimizda bir rehber,Pedro,17 yasinda lise ogrencisi.O attan baska kimsesi olmadigini soyleyen,hergun bir kez bu tepeleri asan,kazandigi parayla ingilizce ogrenen ve cok da guzel konusan,kibar,canayakin bir dominikli. Digerleri gibi.
Elimizde havlularimiz,birer kucuk sise suyla basladik yurumeye. Ve bu yuruyus tam 45 dakika, oglen 12-1 arasi,37-38 derece asiri nemli havada, yokus asagi ve yukari ,kimi yerde derenin uzerindeki incecik tahtadan gecmek suretiyle devam etti.
Nihayet selalenin sesini duydugumuzda nefesimiz kesilmis,bacaklarimizda derman kalmamisti. Tentenin altinda biraz soluklandik ve gelmisken gormeden donmek olmayacagi icin, 200 basamak inerek selaleye ulastik. Iste tam buraya
Suyun ne kadar derin oldugunu bilmiyorduk,ustelik biraz da soguktu.Girip girmemek arasinda kaldigimizi goren Pedro, sadece kafasindaki sapkayi cikararak atladi! Tabi arkasindan da biz. Iste o an iyi ki de gelmisiz diyebildik. Yuzduk, fotograf cektik ve donus yolunu da dusunerek bir guzel kurulanip giyindik. Biz giyinirken gok gurultusunu duymustuk ki,pesinden,saniyeler sonra saganak yagmur da geldi. Tropikal iklimin bereketi!Henuz basamaklara adim atamadan ayakkabilarimizin ici suyla dolmustu bile. O 200 basamagi nasil ciktik bilmiyorum. Ve yine sigindik ilk durakladigimiz tentenin altinda. Yagmur yagdikca siddetleniyordu resmen. Bir grup geldi atlarla ve ustlerinde yagmurluklar,kafalarinda kasklar ve ayaklarinda yagmur botlariyla! Biz de 10 kat daha agirlasmis islak havlularimizla,icinden dereler akan ayakkabilarimizla oradaydik iste! Fakat butun bu bir anda karar verip geldigimiz turda onlardan daha mutluyduk :) Tropikal bir ormanda yagmurdan da islanmayacaksak ne heyecani vardi ki hayatin?! Biraz dinlenmistik,yagmur durmayacakti ama hafiflemisti. Zaten daha da islanacak biseyimiz kalmamisti. Pedro madem islandiniz sizi kisa yoldan gotureyim dedi ve derelerin icinden yuruyerek daha kisa olan bu yolu da 25 dk.da bitirip servisimize vardik. Belki daglar,zirveler tirmanmamistik fakat spora,dogaya cok da yakin olmayan insanlar olarak, bunu basarmis olmak bizi fazlasiyla mutlu etmisti. Ustelik gordugumuz yollar,icinden gectigimiz greyfurt ve kakao agaci bahceleri,Pedro'nun bizim icin topladigi sambukalarin,feslegenlerin kokusu,o suya atlamanin heyecani unutamayacagimiz bir gun olarak bize hatira kalmisti.Daha cok spor, daha cok treking icin planlara baslamistik bile!

22 Eylül 2011 Perşembe

Dominik Cumhuriyeti'nde,

 -rengarenk evlere,
-yemyesil dogaya,
-beyaz sahillere,
-denizin mavisine,
-kakao ve kahve cekirdeklerini agac dalinda gormeye,
-ucsuz bucaksiz ormanlarina,
-kibar ve guler yuzlu insanlarina,
-ve birbirimize bir kez daha
asik olup evimize donduk!

11 Eylül 2011 Pazar

Portofino

Esim beyin egitim/kongre katilimi icin atladik Italya'ya gittik,Portofino'yu gorduk, cok sevdik!
demeyi cok isterdik evet! Yine kongre icin geldik, evet adi da Portofino Bay ancak biraz kucugu :)
Her ne kadar cakmasi da olsa, otel herhangi bir bina yapmak yerine boyle film seti gibi guzel bir minyatur Portofino yapmis.
Hosumuza gitti,icimiz acildi. En azindan meger biz Italya'ya gelmisiz diye dusununce insan biraz inanabiliyor bu duruma :)
Bir de sadece Italyan yemekleri, sadece Italyanca sarkilar var heryerde.
Bir de , yemek yerken masaya gelip gitar esliginde sarki soyleyen insanlar var.
Bunlardan italyan olan bi abinin, nereli oldugumuzu ogrenince Uskudar'a gideriken calmasi var bir de :) Sonradan Dikili'yi ve beyaz peyniri cok sevdigini de ogrendik.
Orlando'dan sevgiler :)

5 Eylül 2011 Pazartesi

Evet,bir seruvenin daha sonuna geldik! Bugun buradaki (Brookfield,WI) son gunumuz idi. Valizler hazir,saclar hazir, yollara dusmeye haziriz. Aslinda saniyorum bu ise fazlasiyla alistik biz, 3 ayin bitmesine yakin bi kipirdanma basliyor :) Buradan ayrilmadan, unutmadan not dusmem gereken bir konu var. O da toplu ulasimi ne kadar cok sevdigimi hatirlamis olmam! Evet dusununce insan tiklim tiklim otobusleri,dolmuslari sevmez ,sevemez ama bir vapur da cok keyiflidir bunun yaninda. Ben ki yillardir ehliyet alma konusunda direnmis,bir sekilde araba kullanmayi hic istememistim. Bu simdiye kadar gittigimiz ulke/sehirlerde problem de olmamisti. Ben de bu ehliyet isini gerekli gorup harekete gecmemistim.Ta ki buraya geldigimizde arabasiz gidilebilecek tek yerin bir tane market oldugunu farkedene kadar! Otomobilin ucuz,benzinin ondan da ucuz oldugu bir ulkede ne bekliyordum ki! Yine de , bir otobus,tren,metro,esek, neden olmaz?! Haksizlik etmeyeyim, burada da otobus var aslinda.Var da otobus duragina kadar da taksiye binmek gerek!Taksi bile o kadar az kullaniliyor ki, bir adet durak var ve gonderdikleri araclar da kocaman siyah A takimi arabasi :) Ve evet her ne kadar bahceli ev,sehirden uzak olma sevdalisi oldugumu sansam da anladim ki butun bunlar icin henuz cok genciz. Biraz kalabalik gormeyi bile ozledim desem yeridir. Gider gitmez kendimi new york sokaklarina atacak, bir de ehliyet basvurusu yapacagim. O zamana kadar hepinizi ay lav yu!

1 Eylül 2011 Perşembe

eylul'u karsilamak

Her ne kadar Eylul'un gelisiyle Istanbul'u daha cok ozlesem de, sonbahari dusununce aklima baska bir yer geliyor. Cennetin dunyadaki karsiligi bile diyebilirim buraya. Oyle huzurlu, oyle sakin, oyle guzel kokan! Uyanmak bile oradayken guzel. Oyle guzel bir yer ki, neresi oldugunu soylemek bile istemiyorum size :) Bu sefer lafi kisa kesip fotograflar sunuyorum.