31 Aralık 2013 Salı

Z raporu



Daha önce kötü,güzel ya da sıradan yıllar geçirdim şu yaşıma gelene kadar fakat bu yıl hiçbirine benzemedi.

2013 hem memleket tarihi hem kişisel tarih açısından en zor ve en güzel yıl oldu. Çok üzüldük yitip gidenlere ,bize layık gördükleri şiddete ama nasıl birarada durulduğunu öğrendik. Çok kıymetli günler yaşandı Haziran'da.

Sonra yılın son aylarında beklerken oğlumuz çıkageldi Ağustos'ta. 
En çok korktuğum,en çok üzüldüğüm,en çok sevindiğim anları bir arada yaşadım.

Hiç unutamayacağım bu yılı yanımda en çok sevdiğim üç erkekle ; oğlum,kocam ve kardeşimle kapatıyorum. 

Yeni yıldan hepimiz için sağlık diliyorum. 
Gerisini bir şekilde hallederiz nasılsa!

5 Aralık 2013 Perşembe

elemtere fiş kem gözlere şiş!





Bu bir isyan yazısıdır, kimisinin ağzı torba olmadığı için büzemediğimden bloga yazıyorum. Her yeni anneye de tavsiyemdir. 

Kültürler,diller,dinler farklı da olsa değişmeyen birşey var ki çok eleştiriyoruz. Herşeyi,herkesi,bildiğimiz bilmediğimiz her konuda, yerli yersiz. Hayırlısı da var bu eleştirilerin,hayırsızı da. Ancak yeni anneye yapılan ve kesinlikle kötü bir niyeti olmayan her eleştiri dalgalanıp da durulamamış hormonların çılgına çevirdiği bir bünyede fırtınaya sebep oluyor. Bunu yaşayan ne ilk ne de son anneyim,yine de belki bir yerlere ulaşır da ağızları büzerim diye yazıyorum işte. 

Buraya nasıl geldiğime gelince; geçenlerde bir yazıda okudum. Afrika'da bir kabilede anne-bebek üzerine araştırma yapmaya gitmiş birine yerlilerden biri sormuş "sizin oralarda anneler bebeklerini kafeslere koyuyorlarmış ,doğru mu?" Doğru ablacım doğru,o sevimsiz parmaklıklı yataklardan alıyoruz,neden mi? Çünkü yanımızda yatarlarsa ya biz onların üzerine çullanırız uykuda ya da kokumuza alışırlar. İlk kez hamile kaldıktan sonra duyduğum bu "kokuna alışır aman ha" lafı bana anne-baba kokusunun bebekler için bir çeşit uyuşturucu olabileceğini düşündürmüştü. Yoksa niye uyarsınlar canım? Sonra anladım ki işin özü ev işini yapamazsın,yemeği yetiştiremezsin,elalem ne der mevzusuna bağlanıyor. (ya ne alakası var senin iyiliğin için,boşver ev işi de neymiş? o sehpanın üstündeki toz mu?)Yoksa uykumda bile bebeğimi özlerken tüm gün onunla koyun koyuna yatmanın ne yükü olabilir ki? 
Elbette bebeklerimizin yatakları olacak,tabii ki dinlenmek için onlardan ayrı yerlerde yatmamız daha uygun olacak,fakat bunu bir yeni anneyi bebeğini çok kucağına alıyor diye eleştirmek? Yoo dostum yanlış sularda yüzüyorsun! 

Gelelim süt ve kilo meselesine. Hala kaçmadıysanız şimdi kaçın! Arkadaş sana ne bebek çok mu ufakmış,aman da kaç haftalıkmış, acaba annenin sütü mü yetmiyormuş? Ah pardon bebeğinizi ben almışım sanırım çok afedersiniz diyesim geliyor. Zira size ne? Ah canım de,agucuk gugucuk de geç güzel kardeşim. Hele ki normalden minik bir bebeğiniz varsa durum şöyle oluyor,bir asansöre biniyorsunuz, aaaa ne kadar da minik! Bir de görmediyse yanındakine gösterme kısmı var. Sonra kaç haftalık sorusu geliyor, daha lüzumsuzları yeni doğdu galiba diye de devam edebiliyor. Yok 35 yaşında. Sonra hele ki prematüre ise ister istemez "aslında 3 buçuk aylık ama şimdi 6 hafta erken doğduğu için tabii minik biraz, normal tarihinde doğsaydı bıdı bıdı " şeklinde açıklama yapma gereği ve içinden neden bu bebek büyümüyor,hooop yetemiyor muyum,iyi bakamıyor muyum kaygılarıyla gitti kafa! 

Sütün yetiyor mu?cular var bir de. Napıcan?Bi bardak koyayım gel sen de iç. Yetmiyor da napalım üstüne iki yumurta kırıyoruz, olmadı salçalı ekmek veriyoruz eline. Zaten daha fazla süt olsun diye abidik gubidik şeyler yiyen,ottan kökten medet uman,içinden rezene ağacı çıkacak insana denir mi bu? Hadi denir,çünkü deniyor görüyoruz, yani mümkün de neden denir? Yetmiyorsa emzirmeyi teklif etmeyeceksen o sorunun ne gibi bir katkısı var hiç düşündün mü?Ya da annesi aman bırak aç kalsın diyip dönüp kıçını uyuyor olabilir mi?

Bakın o kadar konuştum daha üstü ince,altı çıplak,rüzgar eser,yel vururlara gelemedik. Sonra resmini koyma nazar değer,güzel deme en çok annenin nazarı değer,sütüm bol/uykusu çok iyi dersen hiç sekmez kesin nazar değer var.Ne nazarmış arkadaş çocuğumuzu sevemedik,güzelsin diyemedik. 

O zaman son olarak geriye doğru gidip hamile kardeşleri de katalım işin içine. 

Bizzat yaşadığım bir olaydır, kadının kadına yaptığıdır,bilmem niyedir! 
Yazın Türkiye tatilimizde bir sebepten henüz 5 buçuk aylık hamileyken birkaç gün hastaneye yatmam gerekti ve kumsal,tatil hayal ederken Ankara'dan Mersin'e gidemedik. (Kesin nazar tanrılarının işiydi bu da bak,o hamile fotoğrafımı koymayaydım iyiydi!) Sonra dönmeden 2 gün Çeşme'ye kaçma şansımız oldu ve bir gün akşamüstü Alaçatı'da şöyle bir turlayalım dedik. Henüz Haziran başı,kimseler yok ve tabii ki hava çok sıcak. Sokakta bir cafede kızı ve kocasıyla oturan densiz "ay maşallah ne cesaret hamile haliyle buralarda gezmek" dedi. Sonra yer misin yemez misin?! Yok tabi öyle birşey anca buralarda bıdı bıdı ediyorum işte. 

Neyse etrafınızda hamile vardır,yeni doğum yapan vardır, bunlar kulağınıza küpe olsun,dilinizin ucuna gelsin de söyleyemeyin,içinizde patlasın,gidin akşam evde bir köşede kendi kendize fısıldayın,delirtmeyin bu kadınları!

24 Kasım 2013 Pazar

Almalı mı , almamalı mı?


Nasıl geçtiğini anlamadığımız 3 ayı geride bırakmışken bu yazı kaçınılmazdı elbet! Buyrunuz..

2 yıl birer valiz oradan oraya taşındığımızdan beri alışveriş alışkanlıklarımız oldukça değişti. Hala da çok uzun süreli bir yerlerde kalma fikri bize pek sıcak gelmediğinden birşey alacağımız zaman kendimizi mağazaların albenisine kaptırmadan rasyonel davranabiliyoruz çok şükür!

Şimdi iş çocuk mevzusuna gelince değişiyor farkındayım. Çünkü çok acımasız bir sektörle karşı karşıyayız! Hele ki ilk çocuğunuzsa ve hamile hamile mağaza geziyorsanız ,almadan durmak ciddi irade işi. Yine de akıllı davranıp lüzumsuz birşey almadığımızı düşünüyorum. Çünkü aklımda hep bir yazı vardı alışveriş listesini yaparken. Maalesef yazıyı bulamadım ama özü bebeğinizin aslında sadece size ve sevginize ihtiyacı olduğuydu. Eh bir de süt ve bez tabii! 

Zira hiçbir bebek "Nerde benim duvar süslerim, hani benim 6 aya kullanmayacağım odamda yatmayacağım kocaman yatağım?" diye ağlamıyor! :) 

Evet insan özellikle ilk çocuksa özeniyor bazı şeylere. Biz de eksik kalmadık tabii, onun için kullanacağımız odayı boşalttık,aldığımız eşyaları bir bir oraya koyduk. Ve işte benim hastane çantasını hazırlayayım artık dediğim pazartesi hastaneye gittik. Üstelik o pazartesiden sonra daha mini mini kıyafetlerini yıkayıp hazır edecektim! Peki odası? Elbette sadece kutularla dolu ardiyeydi henüz :) 

Sonra nasıl mı oldu? Hastanede doğuma alabiliriz dendiğinde önceden karar verdiğimiz araç koltuğunun siparişini verdik telefondan , babası eve gidip kıyafetlerini yıkadı, beşiğine çarşafını serdi. O an sadece  sağlıklı olmasını dilerken ,kaç günde hastaneden çıkacağımız belli değilken bir odasının olması hiç de umurumuzda değildi doğrusu! Yapmadık da zaten, halen de yok bir odası ve inanmazsınız büyüyor! :) 

Elbette bebeğinize oda yapmayın demek değil bu,sadece alışveriş yaparken acımasız bebek mağazalarına cüzdanı teslim etmeyin demek. Çünkü kesinlikle hayatı kolaylaştıran çok mühim ürünler de var ki,iyi ki de almışız diyebiliyorsunuz.

Belki faydası olur diye de bizim iyi ki almışız dediklerimizle ,ah bu acemiliğimiz dediklerimiz;

-Bebek arabası işi en çok araştırdığımız konuydu, o kadar ki hayatımda aldığım hiçbir ürünü bu kadar incelememiştim. Sonuçta Bugaboo Bee'de karar kıldık ve 3 aydır her gün iyi ki almışız diyorum. Mağazalarda,marketlerde en dar aralıklardan geçebiliyor,bir hamlede kaldırabiliyor,oldukça çabuk katlayabiliyorum.Ayrıca kocaman bir sepeti var altında. Bir de bagajı tamamen kaplamıyor. (Araç koltuğu olarak da Maxi Cosi cabriofix kullanıyoruz ki ufak aparatlarını takınca arabayla da uyumlu hale geliyor)



-Philips Avent strelizasyon makinesi, özellikle mama takviyesine başladığımız şu günlerde kıymetini daha da iyi anlıyorum. Kesinlikle çok pratik.


-Tiny Love 3-in-1 Rocker; değiştirdiğimiz 3 salıncaktan sonra indirimde görünce bunda karar kıldık ve oldukça memnunuz. Titreşimi çok iş görüyor özellikle gaz çıkarma çalışmalarında :)  Ve evet birçok salıncakta var fakat bunun bir diğer artısı da istenirse gün içinde uyuması için tam yatay hale gelip yatak da olabilmesi.


- Alt değiştirme ünitesi; pahalı birşey almadık sadece raflarına aldığım ikea kutularla oldukça kullanışlı hale geldi. 




-Keşke dediğim tek şey beşik oldu. Oldum olası sepetleri sevemedim o yüzden motherçare'den bu beşiği almıştık. Aslında oldukça kullanışlı, hafif olduğundan başka odaya da kolayca taşınıyor,istenirse sallanabiliyor ve sabitlenebiliyor.



Keşke demem ise bu aşağıdaki ürünü almadığımdan .


Özellikle ilk zamanlarda sürekli emzirme,uyuma uyanma ve paranoyak bir şekilde nefes alıyor mu kontrolleri için uykusuz anneye yataktan kalkmak çok zor gelebiliyormuş, hafife almışım bu durumu. 

-Banyo içinse herhangi bir kuvet almıştık ki sonradan bu ürünü gördük

Fiyat biraz daha pahalı ama çok kullanışlı oluşu ve ayrıca alt değiştirme ünitesi gerekmeyeceğini düşünürsek bunu almak mantıklı olurmuş. 
Bu arada şampuan olarak burts bee ürünlerinden çok çok memnunuz,söylemeden geçemedim.

-Son olarak da tabii ki süt pompası var. Daha önce bir anne bloğunda okumama rağmen,çok sağmıyorum zaman zaman ihtiyaç oluyor nasılsa ise dönme durumu yok diye manuel pompa aldım ve evet o uykusuz gecelerde çekilecek dert olmadığını anlayıp medela mini elektrikli pompaya geçiş yaptım. Hem boşuna masraf yapmış hem de boşuna el kaşı yapmış oldum! iki kere bile kullanacak olsanız elektrikliyi alın derim,ben ettim,siz etmeyin. 





İlk 3 aylık durumumuz budur. Bu arada kıyafet konusunda çok coşmamıştık fakat yine de o yenıdoğan takımlar birkaç kere giyilir ancak diyorduk ki oğlumuz tutumlu çıktı,3 ay tepe tepe giydi artık yeni yeni küçülmeye başlıyorlar. Özellikle kıyafeti ve bebek bezini az almakta fayda var. Doğduktan sonra duruma göre karar verilir,hem de yeni anneye de dışarı çıkma bahanesi olur :)

Bakalım ilerleyen aylarda bizi ne sürpriz alışverişler bekliyor :)

16 Kasım 2013 Cumartesi

Bir minik mucize


Bloğa geri dönmeyi çok uzun süredir çok istiyorum fakat hayatımızın en muhteşem aylarını geçirdiğimiz bugünlerde elim kolum öyle dolu ki bir türlü fırsat bulup yazamıyorum. Bir minik mucize kollarımda bana bakarken tek elle ne kadar yazılırsa yazmaya çalışacağım. Yazmak istiyorum çünkü bugün, yani 17 Kasım Dünya Prematüre Günü!

Bizim de hikayemiz işte tam burada devreye giriyor. Yazmak ve esin dostun biraz olsun ilgisini çekmek istiyorum bu mini mini aceleci bebelere. Özellikle de ailelerine.

İşte doğum hikayemiz:

Bir pazartesi sabahı "biraz ağrım mı var ne?" diyerek elimizi kolumuzu sallayarak,dönüşte kahvaltıda omlete ne koyacağımızı konuşarak çıktık evden. Meğer o bir önceki gece başlayan hafif ağrı sancıymış,meğer o hissettiğim suyun gelmesiymiş. Hastaneye yatışımla birlikte herşey oldukça hızlı gelişti. Tam bir buçuk gün sonra akşam saatlerinde ,suyun gelmeye devam etmesinin yarattığı enfeksiyon riski bebeğin hareketlerinin de azalmasıyla birleşince suni sancıda karar kılındı. Aslında kendisi de 28 haftada erken doğmuş eşimden ve ailesinin anlattıklarından çok da yabancı değildik erken doğumlara fakat o ana kadar kendisini içeride biraz daha kalması için ikna etmeye çalışmış olmaktan (eylülde gel diye şarkı bile söyledik küçük beye)  olsa gerek ,böyle beklenmedik bir vakitte doğabileceğini hiç aklımdan geçirmemiştim. Ama işte doğum servisine alınıyordum bile.

Son birkaç ayımı hypnobirthing kitapları okuyarak geçirip, pozitif doğum gruplarına katılarak kendimi hayalimdeki "sakin sakin doğum"a hazırlıyordum.O kadar ki hastaneyi gezdiğimizde istediğim o doğum havuzlu mum ışıklı odayı gözüme kestirmiş,doğum başladığında boş olmasını dilemiştim defalarca. Ama işte hayat fazla plan yapmamak gerektiğini bir kez daha gösterdi. Tabii ki bu sakin doğum hayalimde epidural bile yoktu. Suni sancı verildikten çok kısa bir süre sonra doktor gelip epidural ile ilgili bilgi verdiğinde bile hayır demiş,10 dk geçmeden "getirin gelsin" demiştim. O arada kaç dk. geçti bilmiyorum fakat okuduğum kitaplara ne kadar sövdüğümü ebeler çok net hatırlıyorlardır sanırım :)

Bana normal gelişen doğumun benim içinde bulunduğum durumdan elbette farklı olduğunu,suni sancının daha acılı olabileceğini söyleyip durdular. Neyse ki elimde epiduralın düğmesi vardı,bastığım anda sırtımdan bir serinlik geliyor ,bu neşeyle bekliyordum oğlumu. Fakat o da olmadı, hareketler ve oksijen seviyesi azaldığı için artık sezeryane geçme vaktiydi. Bütün bunlar olurken sabahı etmiştik, zaten normal doğum olsa bile bende ne enerji kalmıştı,ne sabır. Zaten bebeğimi riske sokmak da istemediğimden "gidelim" dedim!  Operasyon başlamadan hemen önce yenıdoğan yoğun bakımında o an yer olmadığını, ihtiyaç durumunda bebeği başka bir hastaneye nakletmeleri gerektiğini söylediklerinde ,hayatımda kaç kere korktuğumu zannettiğimi bir daha düşündüm. İlerleyen haftalarda doğum planıma doğar doğmaz göğsüme yatırılmasını,kordonunun hemen kesilmemesini ve mümkün olduğunca kısa sürede emzirmek istediğimi yazacaktım ki şimdi bari başka hastanede olmasın,buradan çıkınca hemen ayağa kalkamam diye endişe ediyordum.

Hayat tam da böyle birşey işte!

Ben bunları düşünürken bir kalabalık takım çalışmaya başlamıştı işte.Bilincin yerindeyken önündeki perdenin ardında karnını yarıyor olmaları çok acaip bir histi.Ama tabi benim aklım fikrim o ağlama sesini duymaktaydı. Anestezistin yaptığı şakalara da dinlemeden gülüyordum. Ve işte o ciliz ağlama sesini duyduğumda bambaşka birşeye dönüştüm ben. Tarifsiz bir mucizeyi henüz sadece duyuyordum.

O kadar hayal etmiştim ki yüzünü,sesini ve o kadar endişe etmiştim ki son 1,5 günde olanlardan, bir an önce kucağıma almak istiyordum. Tabii ki öncesinde kontrol etmeleri gereken şeyler vardı, işte o an başlıyor prematüre bebeğin annesinin çok uzun zaman sürecek sabır testi. Neyse ki eşim oradaydı, en azından birimizin onun yanında olabilmesiyle avundum. Sonra babasının kucağında geldi güzel oğlum , birkaç saniye görüp bir kere öptüğümü hatırlıyorum. Çünkü beslenmesi için burnundan midesine gidecek tüpü takacaklardı. İlk 12 gün oğlumuzu o tüple gördük hep.
Çok şükür ki, kilosu haftasına göre iyi,akciğerleri kuvezde kalmasına gerek olmayacak kadar gelişmişti. Güçlü durdu,yanımdan hiç ayrılmadı minik mucizem. 12 gün hastanede önce vücut ısısını ve kan şekerini düzenlemekle uğraştık, sonra da anne sütüyle beslemeye çalıştık. Bu arada sarılık olduğundan 2 kez fototerapide kalması gerekti. O kadar kısa sürede bile günlerce bebeklerini kuvezde yatarken izleyen arkadaşlarımı daha iyi anladım. Özellikle ilk haftalarda sürekli göğsümde uyuttum ve hala minik oğlumu iyileştirenin bu olduğuna inanıyorum.

Skin-to-skin her bebek için ama özellikle prematüre bebeklerin bakımında çok önemli bir yer tutuyor. Hem bebeğin vücut ısısını,kalp atışını düzenlemeye,hem de annenin sütüne faydası büyük.

İlk günden beri sarılıp uyumayı çok sevdik hep,hala da çoğu günler yapıyoruz.

Bugün de kendisi de prematüre olan sevgilime ve minik mucize oğluma sarılarak dünyada bütün aceleci bebeklerin sağlıklı olmalarını diledik.