17 Temmuz 2011 Pazar

Canimiz cekti , manti yaptik :)

Evimizi sirtimizda gezdirirken yanimiza aldigimiz esyalarda oldukca secici davranmamiz gerekiyor dogal olarak. Ve aslinda mutfakta kullanmak uzere neler neler almak isterken yanima,simdilik sadece 2 kisilik bakir cezve ve turk kahvesi tasiyoruz.
Zaman zaman da aklimiza hic olmadik yiyecekler geliyor, olsa da yesek diye. Kagit helvadan, simite, can erikten, Dost pidenin kusbasili/kasarlisina kadar. Neyse ki evimizin ascisi olarak bizzat kendim, malzemesini bulabildiklerimi evde yapiyorum, oyle avunuyoruz. (kagit helvayi nasil yapayim ama yeaa?!) Tabi evde bunlari yapabiliyor olmamda cok muthis becerikli olmamin yani sira, bircok markette satilan yunan(!) yiyeceklerinin de payi buyuk. En azindan bu sayede beyaz peynir, yogurt vs. bulabiliyoruz.
Market demisken , biz market alisverislerine lunaparka giden cocuklar gibi sen gidiyoruz. Yemek yapmayi ve yemeyi bu kadar seviyor olmamizi cok seviyorum! Dun yine boyle bir haftalik alisveris sirasinda, sevgili beyim S. "aksama manti yapalim mi?" dedi.
Her ne kadar kendisini , ben sana sonra pide yaparim, pizza yapsak mi, peynirli pogaca yapayim? seklinde kandirmaya calissam da , kararliydi. Aksama manti yenecekti!
Alisveris yapildi, eve gelindi. Ve aksam olmak uzereyken mutfaga gecildi. Daha once memleketten uzakta bircok defa manti yaptigim icin kendisinin hic suphesi yoktu yapilabilecegi konusunda. Fakat ben, anneannemin bana gonderdigi oklavayi Ingiltere'de biraktigimiz mutfak esyalarinin yaninda koliye koymustum. Ustelik bu sefer evde merdane bile yoktu. (idealim ise mantiyi makarna makinesinde acmakti, nerdeen nereye!)
Mutfaktaki esyalar soyle bir gozden gecirildikten sonra, iste bu balsamic sirke sisesi uygun goruldu.

Ve evet bir guzel actim hamuru, sevgilim de kiymalari koyup kapatti. Itiraf ediyorum, oklavayla actigim gibi olmadi , zaten bizim de gozumuz gormedi o kadarini.
Yuzlerimizde mantinin yarattigi gulumsemeyle bitirdik aksam yemegimizi.
Elimize saglik :)

Ev nedir?



Ev nedir, neye denir?
Birkac gun once kendi adimiza yerlesik duzene bir son vermis bulunuyoruz :)
Bir sene once tuttugumuz evden ,tam da girdigimiz tarihten 365 gun sonra tasindik. Tasindik derken, bir yerden bir baska yere degil de, bir yerden hicbir yere seklinde oldu bu! Ufak bir depoda duran birkac esya haricinde birsey birakmadik Ingiltere'de. Bundan sonra ultra-ozgur bir sekilde, 1er valiz/1er el bagaji ile yolumuza devam ediyoruz, kaplumbaga misali.
Her ne kadar gecici de olsa 4 ay kaldigimiz evlere bile ne kadar yerlesebildigimizi gordukce, bir evde uzun yillar gecirme fikri korkunc gelmeye basliyor. Cunku insan, cok kisa bir surede esyalarini oraya buraya doldurarak o eve yerlesiyor. Bir yeri ev yapan belki de budur, kim bilir?
Koltuklarin yerini mi degistirsek demeye kalmadan tasiniyoruz simdilik, bakalim bu yeni yasam sekliyle neler ogrenicez :)

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Ruzgarli sehir Chicago!



Bu hafta 4 Temmuz'un pazartesiye gelmesi vesilesiyle haftasonuyla birlestirilmis 4 gunluk bir bayram tatilimiz vardi :) Haftanin sonuyla,basiyla birlestirilip uzatilan tatillere aliskin bir neslin evlatlari olarak bu duruma cok sevindik tabi!
Bu durumu ve de sonunda yaz aylarinda oldugumuzu hissettiren sicak havayi da firsat bilip 2 gun Chicago'yu gezdik. Oldugumuz yere arabayla 1bucuk saatten biraz fazla suruyor olmasi gunubirlik ziyaretler icin de kolaylik sagladi.

Ilk gun , uzun suredir Turk yemegi yememis , kebaba hasret kalmis oldugumuzdan buldugumuz ilk Turk restaurantina (Cafe Orchid) attik kendimizi. Tabii ayran ve turk kahvesinin kalmamis olmasi, rakinin menude bile yer almamasi biraz hayal kirikligi yaratsa da ,neredeyse Turkiye'de yediklerimizin cogundan guzel olan adanalar geldiginde herseyi unutmustuk :)



Chicago ile ilgili ilk dikkatimizi ceken de trafik oldu aslinda. Sehrin girisinde tikanmis olan trafik , sehir icinde de bircok yerde yogundu. Sehrin gobeginde oldukca genis bir alan kaplayan parkin altini da komple otopark (millenium parking garage) yapmis olmalarini takdirle karsilayip arabadan hemen orada kurtulduk. Sehir ici ulasim rahat oldugundan (metro,bisiklet vs.) gezmek icin gelip de trafigi cekmek istemeyenler icin oldukca pratik bir cozum bu. Otopark fiyatlari ise Istanbul ayarinda.

Otoparktan cikista ilk gordugumuz Millenium Park oldu. Sehrin ortasinda , genis yesillik bir alan. Ve icinde oldukca buyuk sahneler var. (Zaten bircok konser, festival de burada gerceklesiyor.) Parkin acilisi 2004te yapilmis, dolayisiyla oldukca yeni ve de bakimli gorunuyor. Icinde bircok ilgi ceken alan var ,fakat sanirim en buyuk ilgiyi "The Bean" nam-i diger fasulye topluyor. :) Fasulye seklinde, sivi civadan esinlenerek paslanmaz celikten yapilmis bu heykel, sekli itibariyle parki, gokdelenleri ve gokyuzunu cok guzel yansitiyor. Insanlarin gelip bir de kendilerine buradan bakmalari, fotograf cektirmeleri klasik bir turistik faaliyet bile sayilabilir. Tam da boyle :)





Chicago'nun en sevdigimiz yani ise deniz denebilecek kadar buyuk,baktiginizda ucu bucagi gorunmeyen gole kiyisi olmasi, hem gokdelenleriyle, gorsel olarak cok modern bir sehir gorunumu cizmesi, hem o kadar beton ve demir yigininin arasinda bolca yesillik olmasi, ustune ustluk bi de bunlarin ortasindan nehir gecmesi!
Chicago ismini yabani sogan anlamina gelen "shikaakwa" dan almis. 1871'de cok buyuk bir yanginla sehrin 3te 1i yanmis ve bu yangin sonrasinda sehri bastan insa etmek durumunda kalmislar. Boylece ilk gokdeleni de 1885'te insa etmisler. Biz de nehirdeki bir tekne turuna katilarak butun bu guzelliklerin hepsini bir arada gorduk, iyice sevdik bu sehri. Bircok gokdelenin bir ozelligi,bir hikayesi var. Ayrica golde biraz acilip sehre uzaktan bakmak da oldukca guzel. Bir kez daha anliyoruz ki, bir sehrin suya kiyisi olmasi o sehri yasanabilir bir yer haline getiriyor. Aksi halde o kadar cok bina varken, sehrin yine de ferah olmasi mumkun olmazdi.





Ikinci gidisimizde bu sefer ilk hedef Chicago Museum of Science and Industry (Bilim ve Sanayi Muzesi) oldu. Muze mutlaka gorulmeye deger. Ozellikle bilim kismi oldukca zengin. Bir de kacirdigima cok uzulmus oldugum "Body of Worlds" sergisi gittigimizde oradaydi ki, ayrica mutlu etti. Gercekten kacirdigima uzuldugum kadar varmis. Bu sergiyi ayrica bir yazi ile kacak cektigim fotograflariyla sonraya birakiyorum.

Son olarak sehirde belki de en turistik yer olan Navy Pier'e gittik. Eger yolunuz duser de vaktiniz olursa , donme dolaba mutlaka binilmeli. Kendisi bildigimiz donme dolap ancak Chicago'yu bir de bu acidan gormek cok guzel. Biz gittigimizde gunduz idi fakat gunbatiminda cok daha guzel olabilir.



Sehrin boylesine buyuk bir gole kiyisi olunca, oldukca sicak olan yaz aylarinda insanlara denizi aratmayacak bir sahil yapmayi da ihmal etmemisler tabii. Biz de giydik mayolarimizi yuruduk sahile dogru. Tarihin 4 Temmuz olmasinin da etkisiyle , parklardaki mangal/atletli ve yayilmis uyuyan babalar konsepti dikkatimizden kacmadi. Sahil de bir o kadar kalabalikti. Fakat o kadar sicakti ki biz kendimizi suya atmaktan alikoyamadik. Ta ki suyun dondurucu soguguyla karsilasip geri kacana dek! Evet , gol olmasi sebebiyle oldukca soguktu, biz de zaten cok kalabalik diyerek sehrin guzel caddelerine geri donduk :) Yine de su,kum,agaclar,gokdelenler,gokyuzu seklinde ilerleyen bir sehir gormek keyif vericiydi.

Buranin yemeklerini kesfettikce yine not duserim, ama keyifli olan bir sey de nehire kiyisi olan cafe/barlarda aksamustu soguk bir bira yudumlamak, soylemeden gecmeyelim.



Henuz gezip gormedigimiz cok yerler olsa da, biz bu sehri pek bi sevdik. Bakalim Eylul'de buralardan ayrilirken de boyle diyecek miyiz :)